
Yekta YILDIZ
Hamdi Üçok
1900 yılında Bünyan’da doğdu. Öğretmen okulunu bitirdikten sonra öğretmenliğe başladı. Elli yıla yakın öğretmenlik hayatı içerisinde Erciyes Dergisi, Kayseri ve İstiklal Gazetelerinde yazıları ve şiirleri çıktı. 1953 yılında “Çağlayanlar Beldesi Bünyan” isimli kitabını yayınladı şiirlerinde hem serbest, hem de halk şiiri tarzını kullandı. 30 Nisan 1979 yılında Ankara’da vefat etti.
Şiirlerinden örnekler:
Dağ ne kadar yüce olsa
Yol üstünden aşa gider
Coşkun sele set çekilmez
Coşa gelmiş coşa gider
Dökme suyla değirmenin
Çevirmeye yeltenenin
Ün alsa da un alamaz
Emeciği boşa gider
Köpeğin de cinsi olur
Dedikleri çok doğrudur
Mayasında çingen olan
Poşa gelmiş poşa gider
Kötülüğü delip geçme
Doğruluktan hiç vazgeçme
Güzellerin kusurları
Hoşa gelmiş hoşa gider
Sakın çekme gam kasavet
Paraya çok verme kıymet
Bahar ömrün yaylamadan
Hazan gelir kışa gider
Bir esrardır bu kâinat
Bir muamma doldur – boşalt
Üçok nedir sırr-ı hayat
Şaşa gelmiş şaşa gider
ESKİ DEFTER
Ah: O
Kudretten kınalı bir gonca iken
Mevsiminden evvel açtı gül oldu
O zümrüt zarfında şebnem biriken
Yaprağı bozuldu ince tül oldu
Verdi ümidimi esen yellere
Düşürdü hüsnünü dilden dillere
Buseler dağıttı hep yâdellere
Kahrına uğrayan bu gönül oldu
Ağladım, O güldü, şen oldu her dem
Aşkımın sırına değildi mahrem
Derdimi kimseye ben söyleyemem
Amansız rakîbim bir bülbül oldu
Eyvāh boşa gitti intizar, emek
Vefāsız olurmuş her güzel demek
Beyhûde dediler yâri beklemek
Bana bu ayrılık çok müşkül oldu
Kırdım bağlarını deli gönlümün
Yine o bulmadı hiç sabr u sükûn
Âh sormaz olaydım, sordum da bir gün
Dediler o çoktan yandı kül oldu
HAVA AŞKI
Haydi ey delikanlı ! Yükselmenin çağıdır
Gönüldeki sisleri ancak gökler dağıtır
Mavi, pembe ufuklar şahinler otağıdır
Haydi ey delikanlı ! Yükselmenin çağıdır
Varsın barlarda sönsün Holiwut yıldızları
Çelik kanat takarken Atatürk’ün kızları
Saracak, okşayacak yerdeki adsızları
Etin, derinin değil, göklerin kucağıdır
Ay-yıldıza eş olan, güneşe kardeş olan
Ancak ona yakışır denmek asıl kahraman
Ne varsa onlardadır alkış, çelenk, şeref, şan
Topraktan uzaklaşan, yiğitin koçağıdır
Nisan 1938
MİLLÎ KIBLEYE KARŞI
Tanrı’ya hamd ü senā, minnet ulu Ata’ya
Kavuştuk bugün şükür, sevgilimiz Hatay’a
Dağ dağa kavuşmazken yıllarca bu diyarda
Koca bir parça ülke katıldı Anayurt’a
Millî Şeften millî bu pahāsız armağan
Bu harpsiz büyük zafer, bu ikinci bir Lozan
Hatay, ey çöl incisi, Akdeniz’in gül kızı
Açılan bahtımızın, Hatay parlak yıldızı
Ayrılığın öyle ki yirmi kış yirmi bahar
Bağrımıza işledi evlat acısı kadar
Sancağa eş olarak dillerde gezdi adın
Ve onun al rengiyle kalbimizde kanadın
Artık yetişir dedin, aslan gibi haykırdın
Esāretin, çelikten halkalarını kırdın
Çünkü taşı toprağı, mukaddesātıyla bütün
Türk olan nere varsa, elbette o yer Türk’ün
Biz ki kuvvetten evvel tek Hakk’a inanırız
Hakk’ı tanımayanlara Hakk’ı da tanıtırız
“Yurtta sulh, cihanda sulh” bu şaşmaz şiarımız
Yurda göz koyanların karşısında biz varız
Kül içinde kıvılcım neyse, öyle hıncımız
Kolay girmez kınına çekilen kılıcımız
Atamızın ateşi ruhlarımızda kanar
İnönü’nün elinde zapt olur yıldırımlar
Bir çıngıdan bir yangın olur çıkarmak
Tanrı gazabı, çakarsa Fevzi Çakmak
Bugün şunu bilin ki ey ruhları karalar
Karşınızda eğilmez, bükülmez bir millet var
Bu millet ki tarihte bin bir acıyı tattı
Bir dünyayı yok etti bir cihanı yarattı
Hatay’ın binasını kemiği ile o kurdu
Çamurunu canıyla, kanıyla o yoğurdu
Her Türk için ezelî ve ebedî bu bir hak
İnsanlık onun ile övünüp yaşayacak
23 Temmuz 1939
Halay havası olarak söylenen şu şiiri de meşhurdur:
Pınarbaşı bizim akar suyumuz
Türkistan’dan gelme ulu soyumuz
Varlığım armağan yurdun uğruna
Düşmana kılınma bilmez huyumuz
Er yiğit her yerde aslan olmalı
Kılıcı kınında paslanmamalı
Yere arka verip yaslanmamalı
Gölgesiz gezmesin yerde boyumuz
Koramaz dağında çiçek açılır
Elbiz eteğinde ekin biçilir
Uyuşuk gönüller burada açılır
Cihanda bir tane bizim köyümüz