top of page

Memiş Hoca  (Âşık Sıtkî)

1820 tarihinde Bünyan’ın Gergeme köyünde (şimdiki adıyla Doğanlar Mahallesi) doğduğu tahmin ediliyor. Doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor.  1892 tarihinde öldü. (Bazı kaynaklarda ölüm tarihi 1873 olarak verilir) Köy imamlığı yapmıştır. 


Divan şiiri tarzında yazdığı manzumelerin yanı sıra daha ziyade halk şiiri türünde eserler vermiştir. Sıtkı mahlâsını kullandığı ve yazıya döktüğü şiirlerinin büyük bir kısmı, ölümünden sonra kaybolmuştur. Dînî şiirleri de bulunan Memiş Hoca’nın asıl ününü hicviyeleri  sağlamıştır.

 

Gerek divan ve gerekse halk edebiyatı türünde yazmış olduğu şiirlerinde dili oldukça sadedir.

 

Develili Seyrânî ile tanışıklıkları olduğu bilinmektedir. Seyrânî’yi ziyaret için Develiye gittiğinde onun vefatını öğrenince mezarı başında söylediği şiirinden elimizde yalınızca şu dörtlük kalmıştır:

Kimi Sünnî dedi kimi Kızılbaş
Kişi kâmil olmaz değmedikçe taş
Rabbin etsin sana îmânı yoldaş
Gözet yollarımı ben de geliyom

Divan şiiri tarzında 3 fāilâtün 1 fāilün kalıbıyla yazmış olduğu münâcatı şöyledir:

 

Dehr içinde dertlisin dermāne yalvar Sıtki’yâ
Evvel āhir bir olan Pünhāne yalvar Sıtki’yâ
Değme tabip çare kılmaz bî-çâre mecrûha
Dert verip dermān eden Gufrāne yalvar Sıtki’yâ

 

Çek elini māsivādan gözet ol bāb-ı rızā
Alıp ele zülfikârı kâfire kıldı cezā
Şâh-ı merdān ismin almış ol Aliyyül- Murtazā
Haydar-ı kerrar olan aslana yalvar Sıtki’yâ

 

Hâke saldı nice serverler serîr-i efseri
Neyledi çarh-ı devrān ol şeh-i İskender’i
Bāhusus Hātem-i Nebiyyin olan Peygamberi
Ol şefî’ül müznibîn-kâne yalvar Sıtki’yâ

 

Hikemî şiirlerinden iki örnek:

 

Cevahir kadrini bilmez
Bu ilin ādemi canım
Seni bir boncuk sanırlar
Sakın incinme sultanım

 

Aşk yoluna koydum seri
Gezeriz dehri serseri        
Rezzākım Cenâb-ı Bārî
Dakika kat’ etmez nānım     

 

Kimi ister cevâhirden
Kimi ister fıtra, Tahirden    
Kimi Nüsha-ı zāhirden
Bāhusus ki boş dükkânım

 

Sıtkı şair sırasında
Merhemi yok yarasında
Aziziye kazasında        
Gergeme köyü mekânım   

 

***

Yâ İlâhî kıl vikâye
Sığınmışam sen Hüdâ’ya
İnâyet et ben gedāya
Bizi sûizan ederler
Dillere destan ederler

 

Derviş olup seyyah olsam
Postumu eğnime alsam
Âlimlere ben de varsam
Gene sûizan ederler
Dillere destan ederler

 

Kûşe-yi vahdette kalsam
Mushafı elime alsam
Hacca gidip hacı olsam
Gene sûizan ederler
Dillere destan ederler

 

Mekteb-i sıbyâna gitsem
Çoban olup davar gütsem
Yüz cariye azat etsem
Gene sûizan ederler
Dillere destan ederler

 

Sıtkıyâ bak bu hengâme
Kâtip olup yazsam nâme
Hoc’olsam Şeyhülislāme
Gene sûizan ederler

Dillere destan ederler

 

Güzellemelerinden bir örnek:

 

Sabah ile bir ay doğdu
Âlemlere seyran Dudu
Âşık-ı sādık olanın
Ciğerciği püryân Dudu    

 

Kalk gönlüm halvete gidek         
Biz hûbları seyir edek        
Beyaz gerdan sünger dudak
Her dertlere derman Dudu

 

Yine gönlüm n’oldu sana
Hiç mi rahat vermen bana
Al yanakta çifte bene
Bu gün oldum hayran Dudu

 

Giyinmiş kutnuyu sallar yeğniyi
Benden yana açmış çifte benini
Dilber akıllıdır geçmez önümü
Siyah kirpik kaşlar kemana benzer

 

Süze süze kaş altından bakıyor
Leblerin katlime ferman okuyor
Güler yüzü yıldız gibi şakıyor
Gökte melek yerde insana benzer

 

Sıtkıyâ lokmasın yutamaz oldu
Şaşırdı yoluna gidemez oldu
Mümkün değil methin edemez oldu
Ne ki perî ne de insana benzer

 

Eşinin ölümü üzerine duyduğu üzüntüyü şu şiiriyle dile getirir:

 

Göç eylemiş yurtlarından
Türlü türlü otlarından
Kurtuldun mu dertlerinden
Yörü emektarım yörü

 

Ben yanarım eller yanmaz
Viran bağa bülbül konmaz
Derdim çoktur ele denmez
Yörü emektarım yörü

 

Eşini bırakıp gitme
Seni seveni terk etme
Sakallıyı öksüz etme
Yörü emektarım yörü

 

Efendi dersen kabadayı
Teneşirden almaz payı
Emeklerim oldu zayı
Yörü emektarım yörü


    
Memiş Hoca, Üzerlik köyüne gittiğinde, damda keşişe iltifatlar eden ve Memiş hocaya borçlu olan muhtar, hocayı görünce hemen oradan uzaklaşır. Buna gücenen hoca, evvelce okuttuğu ve o köyde gelin olan Zeliha adlı kadına misafir olmak isterse de kadın da hocayı tanımazlıktan gelir. Bunun üzerine hoca şu hicviyeyi söyler:

Zelha bilmez hocasını
Ben tanımam kocasını
Kırık yıksın bacasını
Hele bak hele bak hele

 

Oturmuşlar köşe köşe
Divan dururlar keşişe
Hiç rağbet yoktur Memiş’e
Hele bak hele bak hele

 

Üzerliğin önü deniz
Adamları karayağız
Hemi hınzır hemi domuz
Hele bak hele bak hele

 

Bir oda yaptırmış hereği
İçinde yoktur çöreği
A.ına  gitsin direği
Hele bak hele bak hele

 

Hoca, Gömürgen köyüne gittiğinde, koyundan süt sağan bir kadından karnını doyurmak için kahvaltılık ister. Kadın buna, dilence muamelesi yaparak edepsizce kötü cevap verince Memiş Hoca şu hicviyeyi irticalen söyler:

 

Geriden baktım da koşanda davar
Oturmuş altına sütünü sağar
Ümmühan oğlunda bir kancık zağar
Oşt demeden kaptı beni neyleyim

 

Dilerim Mevlâ’dan sütün dökülsün
Alnın yere gelsin dişin sökülsün
Ümmühan oğlunda bir piç katırsın
Çüş demeden tepti beni neyleyim

 

Bâlâ-yı ulâda olduk yalancı    
Bilmedin zannettin beni dilenci
Bense ihtiyarım, sen isten genci
Şu kocalık belim büktü neyleyim

 

Memiş’im de kahvaltıya bakıyor

Menzil ırak hemen hemen kalkıyor
Gelin der ki benim dibim çıkıyor
Üzerime pislik döktü neyleyim

 

bottom of page