top of page

Bünyan Tarihi 

Kayseri'ye 40 Km. mesafede bulunan Bünyan ilçesi, MÖ. 4000 – 1200 yılları arasında Kızılırmak çevresinde hüküm sürmüş ve başşehirlerinin yanında büyük bir de ticaret şehri kurmuş olan Etilerin yerleşim merkezi idi. Etiler, Bünyan’a ilk yerleşen insanlardır. 

 

Bünyan’ın en eski yerleşim merkezleri  Karkama [“Gergeme” ki şimdiki adıyla “Doğanlar Mahallesi] diğeri ise Sermusa idi.


1200 yıllarında, Med’lerin ve Pers’lerin saldırısına uğrayıp dağılan Etiler, iç kısımlara doğru çekilerek, Akışla ilçesine bağlı Kululu köyünde yeni bir krallık kurdular. 24 prenslik merkezinden meydana gelmiş olan bu krallığa Tabal Krallığı denildi. Bu prensliklerden biri de Bünyan’ın Sultanhanı köyüdür. Burada yapılan kazılarda bulunan taş tabletlerden edinilen bilgiye göre, Prens Savatavira, kendisini Tabal Kralı Varuşmen’in vasili olarak göstermektedir. Bu prensliğin harabeleri Tuz Gölü civarındadır. 


Medler, Anadolu’ya hakim olunca, Bünyan önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. 1915 – 1920 yılları arasında Bünyan’da Sultanhanı köyü yakınlarında bulunarak Ankara Arkeoloji Müzesi’ne gönderilen “Ateş Sunağı”, Perslerin bölge egemenliğini gösteren eşi olmayan bir buluntudur. Sunak, kalker cinsi niteliğine sahip poros taşından yapılmıştır. Yüksekliği 56,5 cm., eni 37 cm. derinliği ise29,5 cm. dir. Dört yüzünde giysili erkek figürleri hafif kabartma olarak işlenmiştir. Figürler hafif sağa doğru yürür pozisyonundadır. Üzerlerinde yüksek sınıfın giyindiği kandys denilen uzun kollu, diz altına kadar uzanan manto türü bir giysi ile, ensedeki saçlarını ve sivri sakallarını açıkta bırakan sert bir kumaştan yapılma tiara (başlık) bulunur. Sağ ellerinde ince çalı demeti (çıra), sol ellerinde birer phiale (kâse) bulunur. İri burunları ve sivri sakalları profilden; gözler ise cepheden işlenmiştir. Bacakları saran dar pantolon ve deri botlar dikkati çekmektedir. Sunak, Alman Ord. Prof. Kurt Bittel tarafından incelenmiştir. Bittel, bu sunak hakkında şöyle der: “Med’lerin Anadolu’ya hakim olduğu dönemde, Ateş Dini de Anadolu’ya hakim olmuştur. Bünyan’da bulunan Ateş Sunağı’ndan anlaşıldığına göre, Bünyan’da bir ateş tapınağı bulunmakta idi. Bünyan, o zaman, Kapadokya’nın ücra, geçitsiz bir bölgesinde değil, tahminimize göre, memleketin fiilen merkezini teşkil eden bir kısmında bulunuyordu. Bünyan aynı zamanda volkanik yaylanın tam ortasında, Mazaka vadisinin doğu kenarında ve böylelikle Kapadokya’nın asıl merkez bölgesinin içinde bulunmaktadır.” Erciyes’in bir yanardağ olmasının etkisiyle Anadolu’da yayılan Ateş Dini, Romalıların Anadolu’ya hakim olmasına kadar devam etmiştir.


Yöre, daha sonraları İran, Asur, Kapadokya ve M.S. 33 yılında Roma hakimiyetine girmiştir. 


Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’ya hakim olduğu yıllarda Hıristiyanlık da yeni yeni ve gizlice yayılmağa başlamıştı. Yeni dinin bu mensupları Romalılardan gizlenerek Kapadokya’da Ürgüp ve Göreme kaya yerleşim yerlerinde; Bünyan’da ise Kayabaşı mağaralarında yaşamışlardır. İlçe merkezinin ortasında yer alan ve “Kayabaşı” diye adlandırılan dik kayalıkların içerisine, insan emeği ile, oyuklar oda biçimine getirilmiş, odalar arasındaki bağlantıyı sağlayan koridorlar oluşturulmuştur. Dışarı ile irtibatı sağlayan kapının iç kısmına, kapıdan daha büyük teker biçiminde yuvarlak taş kesilerek (tırkız), kapı görevinde kullanılmıştır.


Dıştan açılması imkansız olan bu taş içeriden manivela sistemi ile, kanalının içerisinde kolayca yuvarlanıp açılabilmektedir. Ana koridorlar üzerinde, değişik yerlere derin çukurlar açılmıştır. Dışarıdan gelecek herhangi bir saldırıda bu çukurlar tuzak görevini görmekteydi.


Bünyan'da yaşayan halk bu mağaralara “Harar Delik”, “Kınalı Delik”, “Tırkız”, “Cin Camisi”, sonunda sarkıt ve dikitlerin bulunduğu mağaraya “Süt Deliği” gibi isimler vermişlerdir. Bu ilginç ve tarihi yerleşim merkezi, hâlâ, tarihçilerin ve arkeologların ilgisini beklemektedir


Yöre, 647 tarihinde, Muaviye tarafından ele geçirilmiş ve bir müddet Arapların hakimiyetinde kalmıştır. Bünyan Sümerbank Fabrikasının temel kazısında bulunan gümüş paralar Abbasi Halifelerinden Mustazi Binurullah’a aittir. Şu anda bu paralar Kayseri Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.


Bünyan’a Türkler yerleşmeden önce Koramaz Dağı eteklerinde “Korama” adını taşıyan bir yerleşim yeri bulunmaktaydı. Helen döneminde bu kelimenin sonuna (s) takısı getirilerek  Koramas diye anılmaya başlanmıştır. Bu kelimenin Kapadokya dilindeki anlamı “Yüce Ana Tanrıçanın Halkı” demektir. 
Türk döneminde, Koramas ismi, başlangıçta Koramaz şekline dönüşmüş, daha sonra Sarımsaklı Türkmenleri yöreye yerleşince bölgenin adı “Sarımsaklı” olarak anılmaya başlanmıştır.


Bölge ilk defa, Türkler tarafından, 1067 yılında Afşin Bey komutasında fethedilmiştir. Bünyan’a Türklerin ilk yerleşimi bu tarihtedir. Zira, Cami-i Kebir Mahallesinde bulunan Selçuklu mezarları üzerindeki tarihlerde 1067 yılını görmekteyiz.


1071 yılından itibaren Anadolu, Selçuklu Türklerinin hakimiyetine girince, Alpaslan, yıkıntı halindeki Kayseri'nin yerine yeni bir Kayseri şehrini kurmuştur. Daha sonra şehre, Türkistan ve Buhara’dan gelen Müslüman Türkler ile, İran’da yaşayan bazı Afşar kolları da gelip yerleştiler. Bunun üzerine, yörede konuşulan Rumca yasaklanıp, Uygurca resmi dil olarak kabul edildi.


Türkler Anadolu’ya ilk olarak 1071 tarihinden sonra değil, Alpaslan’ın Anadolu’yu fethinden önce yerleşmişlerdir. Bu Türklerin çoğunluğu Hıristiyanlığın etkisinde kalmışlardır. Bunun en bariz örneği, Alpaslan’ın Malazgirt savaşında, Romenos Diogenes’in ordusunda bulunan Hıristiyan Türkler, karşılarındaki ordunun kendi dillerini, yani Türkçe konuştuklarını duyunca, Romenos Diogenis’in tarafını bırakıp, Alpaslan’ın safına geçmişlerdir. Hıristiyan Türklerin dışında, bir kısım Müslüman Türkler de Anadolu’ya yerleşmişlerdi. Urfalı Mateus şu kaydı düşmektedir: “1018 yılında Tuğrul Bey’in kardeşi Çağrı (Çakır) Bey Anadolu’ya geldiğinde, burada daha önce gelen Türkmen boyları ile karşılaştı. (Türkmen adı, Müslüman alemi tarafından, Müslüman Türklere verilen addır.)” 


Kayseri ve çevresi 1086 tarihinde, Danişmendi emirlerinden Mehmet Gümüştekin Gazi tarafından fethedilerek Danişmendi Beyliğine başşehir yapılınca, Bünyan’a Türklerin yerleşmesi bu tarihten sonra hızlanmıştır.


Emir Mehmet Gümüştekin Gazi’ye, bu başarılarından dolayı Melik unvanı verilmiştir. Melik Gazi, Kayseri ve çevresinde bir çok savaşlar yaparak, çevrede yaşayan Rum ve Ermenilerin hakimiyetine son vermiştir.


Bünyan’daki Kurban Tepe denilen yerdeki şehitlik (mezarlık) bu savaşlardan kalmadır. O tarihlerde yapılan bu savaşların halk arasında Battal Gazi’nin yapmış olduğu savaşlar diye anlatılmasının nedeni şöyle: Danişmendliler Devletinin kurucusu Gazi Ahmet Bin Ali Bin Nasır, Türkmenler içerisinde talim ve tedrisata vakıf ve bilgileri sebebiyle Danişmend lakaplı bir kişidir. Kendisi Türkmen ise de annesi, Seyit Battal Gazi unvanıyla tanınmış olan Hāşimî sülalesinin seyitlerinden olan meşhur Mücahit İbn-i Muhammet Cafer bin Hüseyin’in kız kardeşinin çocuğudur. Bu yüzden Danişmendi melikleri Battal Gazi soyundan geldikleri için halk arasında Battal Gazi diye anılmaktadırlar.


Karkama ve Sermusa olarak anılan iki yerleşim birimi 16. yy. da  Sarımsaklı köyü olarak anılmaya başlandı.  1500 yılında 91 haneye sahipti 21 kişi vergi vermekle yükümlüydü. Bir imam, bir âma (   ), bir zaviyedar (   ) bir pîr-i fâni (   ) ve iki de gaip bulunmaktaydı. Bu yılda nüfus 498 kişi olarak tahmin edilmektedir. 1520 yılında ise nüfusun 578 kişi olduğu hesaplanmaktadır. Köyde tahıl ekiminin yanı sıra hayvancılık ve arcılık da oldukça yer tutmaktadır. Köyde ayrıca iki bezirhane ve dört değirmen olduğu tesbit edilmiştir. 1511 yılında Vezir-i Azam Hadım Ali Paşa ile Şahkulu arasında geçen savaş, Sarımsaklı (Bünyan)da geçmiştir. Bugün Bünyan mezarlığında bulunan ve kitabesinde “Süphanverdi bin Şahkulu” yazan mezar, ilçedeki en eski mezarlardan biridir.  Bölge 1515 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Sivas ilinin “Aziziye” yani, Pınarbaşı kazasına bağlı olan Bünyan, 1895 yılına kadar “Sarımsaklı Karyesi” olarak anılıyordu. Bu tarihten sonra, Pınarbaşı ilçesinden ayrılarak “Hamid’in yapısı” anlamına gelen Bünyan-ı Hamid veya halk arasındaki ifadesiyle “Hamidiye” adıyla ilçe oldu.

Bölge 1515 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Sivas ilinin “Aziziye” yani, Pınarbaşı kazasına bağlı olan Bünyan, 1895 yılına kadar “Sarımsaklı Karyesi” olarak anılıyordu. Bu tarihten sonra, Pınarbaşı ilçesinden ayrılarak “Hamid’in yapısı” anlamına gelen Bünyan-ı Hamid veya halk arasındaki ifadesiyle “Hamidiye” adıyla ilçe oldu.


1710 – 1720 yılları arasında Horasan’dan gelen Serdengeçti Ahmet Ağa, Kayseri āyānı Çopanoğlu’ndan izin alarak Bünyan'a (Sarımsaklı’ya) yerleşmiştir. Ahmet Ağa 1730 tarihinde İran’la yapılan Tebriz Harbine Cebeci Bayraktarı Sarımsaklı Ahmet Ağa olarak katılmıştır. Tebriz Harbi dönüşünde getirdiği çeşitli harp ganimetleri arasında Tebriz Müftüsünün kızı Kadıncık Kadın da vardır. Ahmet Ağa’nın bu kadından çocuğu olmamıştır. Konaklılar denilen Ahmet Ağa’nın sülalesine Acem denmesinin sebebi bu Kadıncık Kadın’dan dolayıdır.


Ahmet Ağanın oğlu Ömer Ağa 1785 tarihinde konağı yaptırmıştır. Konak yapıldığında etrafı sur gibi duvarlarla çevrili, mazgal delikleri bulunan, nöbet kuleleri ile korunan muntazam bir yapı idi. Binada, haremlik, selamlık kısımları ile misafirhaneler ve develikler vardı.
Konağı yaptıran Ömer Ağa’nın torunu Derviş Ağa da 1877 tarihinde Derviş Ağa Camiini yaptırmıştır.


Bünyan'ın ilk ismi Sarımsaklı’dır. Bu isimin, Kayseri'nin sarımsak ihtiyacının büyük bir kısmının buradan temin edilmesinden kaynaklandığını söyleyenler varsa da, tarihi kaynaklara göre buraya ilk gelen Türklerden, Taife-i Yörükân olarak isimlendirilen “Sarımsaklı Türkmenlerinden dolayı bu isimle anılmıştır.

 

Sarımsaklı bir köy iken, Avşar oymaklarının baskınlarından çekinen çevre köylerin (Alımpınarı , Eğiset, Bahroğlu, Karaağız, Boyalı, Susuzca, Karaziraat, Örenci, Suluören, Elönü, Fakılar, Höyüklü, Tadırlı, Karabaşören, Ada, Kayapınar, Mansır, Sarıkaya, Çorbacıyeri, Çalapverdi, İsriil, Koyunağılı, Başınyayla, Zibada, Örtüören, Karakışla, Akmezgit, Mahzemin, Ören, Topuklu, Kötüören gibi köy ve mezraların Sarımsaklı’ya göç etmelerinden nüfusu aniden çoğalınca, 1878 tarihinde nahiye olmuştur. Nahiye Müdürlüklerini yapan şahıslar ise, Çörekenin Hasan Efendi, Konaklı Hacı Ağa ile Gergemeli Hacı Ağa’dır.
Sarımsaklı Nahiyesi 1895 yılında Padişah Abdülhamit zamanında ilçe olmuş ve padişahın isminden dolayı Bünyan-ı Hamit denmiştir. Sarımsaklı’nın ilçe olasının sebebi şöyledir; Konaklı Hayret Ağa, nahiyede sözü geçen ve çevresi olan bir kişidir. Sivas Mutasarrıfı Halil Rifat Paşa’nın yakın dostudur. Bir müddet sonra Sadrazam olan Halil Rifat Paşa, Hayret Ağanın hasta olduğunu duyunca kendisini tedavi ettirmek için İstanbul’a çağırmıştır. İstanbul’a giden Hayret Ağa, tedavisi yapıldıktan sonra, bir isteği olup olmadığını soran Sadrazam Halil Rifat Paşa’ya, Sarımsaklı Nahiyesinin ilçe olmasını istediğin söyler. Sadrazam, sen git, fermanı ben daha sonra gönderirim der. 1895 tarihinde Sarımsaklı’nın Bünyan-ı Hamid adıyla ilçe olduğuna dair padişah fermanı gelir.
1908 de Abdülhamit tahttan indirilince, Hamid kelimesi kaldırılarak sadece Bünyan adıyla anılmaya başlandı. 1912 yılına kadar Sivas iline bağlı olan Bünyan, bu tarihten sonra, Kayseri iline bağlandı.


Bünyan, Türk, Ermeni ve Rumların birlikte yaşadıkları dönemde iki mahalleye ayrılmıştı. 
1. Yenice Mahallesinde oturan Rumlar ile, Bayramlı Mahallesinde oturan Ermenilerin bulundukları bu kesime “Hıristiyan Mahallesi”; 
2. Müslümanların oturdukları Dervişağa, İbrahimbey ve Cami-i Cedid mahallelerine de “Müslüman Mahallesi” denilmekteydi.
Yenice mahallesinde, halkın su ihtiyacını karşılamak amacı ile, kilise önüne kilise papazı tarafından bir çeşme yaptırılmıştır. Kilise zamanla yıkılmış olup, yapılan çeşme kitabesiyle günümüze kadar gelmiştir. Yöre halkı tarafından “Papaz Çeşmesi” olarak bilinmektedir.


Burada bir hususa dikkati çekmek gerekmektedir, Bünyan’da yaşamış olan ve  Rum olarak isimlendirilen gayrimüslimlerin aslı Türk’tür. Esasen, hiçbir şekilde Rumca’yı bilmezler ve  dualarını Türkçe okurlardı Kendi aralarındaki konuşmaları da tamamen Türkçe idi. Mahkeme kayıtlarından edinilen bilgiye göre, Kaya isimli Hıristiyan, Türk oğluna önce Yahşi adını koymuş, fakat Yahşi keşiş olduktan sonra ismini Papadapulos’a çevirmiş, kızının adını da Nikol koymuştur. 1071 den önce Anadolu’ya göç edip Hıristiyanlığı kabul etmiş on bin Kaman Türkü bulunmaktadır. Bunun yanında Gagavuzlar da Hıristiyanlığı kabul etmiş Türklerdir.

 

Şu anda tamamen yıkılmış bulunan Bünyan Şammas Pir Kilisesi’nin 13.Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Burada görev yapan papazlar, çevreden topladıkları bir çok Türk çocuğunu,  zorla İstanbul Ruhban  Mekteplerine götürüp okuttuğu için 1899 yılında kiliseye tecrit odası yapılır. Yapılan Tecrit odasının kitabesinde Türkçe olarak şöyle yazmaktadır:

 

“Sene bin sekiz yüz doksan dokuzda ,
Yapılmıştır manastırda bu oda.
Neftidzi Abraham Ağa hayratı,
Peder zikrin daim etmek gayreti,
Otur burada et duayı eda,
Pederi Sabbasa rahmetsin Huda.”

 

Bu kiliseden başka bir de Bünyan/Karacaören köyünde bir kilise vardır.Agios Georgios ismiyle anılan bu Rum kilisesi daha sonra camiye dönüştürülmüş ve büyük bir değişikliğe uğramıştır. Bu binanın kilise olduğunu belirten tek unsur, kapının üzerinde dört sütun üzerinde yükselen ve tepesinde küçük bir kubbesi bulunan çan kulesidir.

bottom of page