
Yekta YILDIZ
LÜGATÇE
A
adû : düşman
ağmak : sarkmak
aleniyet : açıklık
a’māl : işler
Arasat : mahşer yeri
aşk-ı memnû : yasak aşk
B
bādî : sebep
bağban : (bahçevan) bahçıvan
Bākî : şair Bākî
bâlâ-yı ûlâ : en yüksek şeref sahibi (Allah)
bardak :çam ağacından yapılan ağzı oluklu su güğümü
bekā : devamlılık, kalıcılık
bendetmek : bende etmek, köle etmek, bağlamak
bîçâre : çâresiz
boruç : çömlek, testi
C
cânan : sevgili
cevāhir : cevher, mücevher
cıngrdak: zil
cihangir : dünyayı zapteden
Ç
çâre-saz : çare bulan
çeerdek : çekirdek
çoğ : çok
D
debdebe : büyük bir gösteriş, tantana
dehr : dünya
desem : güzel koku
dilşâd : gönlü şen, mutlu
dölek : düzlük, ova; doğru dürüst
döşürmek : toplamak
dürr : inci
E
elvan : renkli
efilemek : hafif hafif çırpınmak
F
fānî : geçici
figan : inleme
firkatlenmek : ruhen daralmak
ferişte :melek
filfili : ince
G
Gergeme : önceleri Bünyan’a bağlı bir köy. Şimdi Doğanlar Mahallesi oldu
godalak : ahenkli, uyumlu
güher : mücevher
H
hādî : şarkı söyleyen
halvet : tenha yer
haraç-mezat : açık artırmayla satma
hazan : sonbahar
hazinkâr : üzüntü veren
hereği : yüksek
hımar : eşek
hicap : utanma , sıkılma
himmet : gayret, çalışma, çabalama
hûb : güzel
hûbî : güzellik
hüsünkâr : güzellik veren
I
ılgıt : yavaş
İ
ihtiras şiddetli arzu, aşırı heves
inkisar : beddua
K
kasāvet ~ kasved : sıkıntı, gam, tasa
kat’ : kesme
kelli : gayrı, sonra
kelp : köpek
kepmek: göçmek, yıkılmak
kirkit : halı tarağı
kunya : künye, kişilik bilgileri kaydı
L
Lemyezel : bākî, kalıcı (Allah)
M
mah : ay
mātemkâr : mātem verici
melâke : melâike, melekler
menend : benzer, eş
menzil : erim
mezmerdek : mezgeldek, bir kuş türü
mihnet : sıkıntı, zahmet
muhannet : alçak kişi
muhit : çevre
mücrim : suçlu
mürayi : iki yüzlü
müştekî : şikâyetçi
N
nâdîde : çok değerli, görülmemiş
nâçar : çaresiz
nâmert : alçak, korkak
nan : ekmek
Nüsha-i zevāhir : parlak yazılar (Kur’an)
Ö
ökelenmek : kızmak, öfkelenmek
öklemek : hayvanı ayağından yere bağlamak
P
pend : nasihat, öğüt
pinnik : kümes
pür-melâl : üzüntü, sıkıntı dolu
püryân : (biryân) az suda pişirilip kızartılan et kebabı
poşa : çingene
R
rayha : rayiha, koku
Rezzak : rızık veren, Allah
S
sabā : sabahleyin gün doğusundan esen hafif rüzgâr
sadık : vefakâr, içten bağlı
salim : eksiksiz, sağ, korkusuz
saya : elbise, libas
sayyat : avcı
sekte : kesilme, durma
selim : kusursuz, doğru
ser : baş
seyh : çizgili elbise
sıdk : yürek temizliği, doğruluk
sitemkâr : zulmeden, haksızlık eden
soyka : ölüden arta kalan giysiler
Ş
şâdî : gönül ferahlığı
şahbaz : iri ve beyaz doğan kuşu; yiğit, şanlı, gösterişli adam
şahme : hoş
şahsanem : güzellerin şahı
şar : şehir
şavk : ışık
şefkat : acıyarak, esirgeyerek sevme
şep : şap
şevk : keyif, neş’e, sevinç
T
takrîr : anlatma, anlatış
talkın : fikir aşılama, kulağına koyma
tarumar : darmadağın
taret kâtibi : tahrirat katibi, zabıt kâtibi
tırsımak : diriliğini kaybetmek, pörsümek
türap : toprak
Ü
Üğrünmek : bir üzüntü veya bir acı karşısında öne arkaya veya sola sağa doğru hafif hafif sallanmak
V
vîrâne : yıkılmış yapı
vuslat : kavuşma
Y
yād : anma
yadırgı : yabancı
Z
zağar : küçük bir köpek türü
zahmarı : zemheri, karakış
zārî : ağlayıp sızlama
zay’etmek : zayi etmek, kaybetmek
zeker :erkek, erkeklik organı
zillet : alçaklık, aşağılık