top of page

Kayseri'de Evlenme:


ÖNCEKİ YILLARDA  KAYSERİ’DE EVLENME:

19. yy.da evlenme:

19. yy.da Kayseri’de peşin ödenen mehr ve çeyiz büyük sıkıntılara sebep oluyordu. Şehrin ileri gelenleri bir araya gelerek çözüm için üç türlü düğün,  mehir ve çeyiz şekli belirlediler. Şöyle ki:

  • Varlıklı aileler, 5000 kuruş mehir ve 20 kat elbise;

  • Orta halli aileler, 3000 kuruş mehir ve 15 kat elbise;

  • Dar gelirli aileler,500 kuruş mihr-i muaccel ve 5 kat elbise yapacaklardır. Bu belirlemede, kumaş ve elbise türleri etraflıca anlatılmıştır.

Ancak günümüz Kayseri’sinde bu eski gelenekler tamamen kalkmış ve modern evlenme ve düğün geleneği yerleşmiştir. (Görücü usulüyle evlenmeye az da olsa rastlanmaktadır.)

 

Cumhuriyetin ilk yıllarından 1960’lı yıllara kadar evlenme:


Bu dönemde, her ne kadar, Osmanlı İmparatorluğu zamanındaki  gibi katı kurallar kalmamışsa da yine de bazı aşamalar ve kısıtlamalar söz konusudur.

 

Evlenmedeki aşamaları sırasıyla görelim:

Görücü:

 

Askerliğini yapmış olan delikanlının anne ve babası, çocuklarının evlenme zamanının geldiğine karar verirler. Bunun üzerine delikanlının anne ve çok yakın akraba bayanları kız aramaya başlarlar.

 

Evlenecek yaşta kızı olan her kız evi, sabah erkenden kalkarak kapılarının önünü sulayıp bir güzel süpürürler. Bu, o evde evlenme çağına gelmiş kız olduğunun işaretidir.

Kızevi, gelecek olan görücülere, iyi ve temiz görünmek durumundadırlar. Oğlanevi görücüleri (anne, anneanne, babaanne, abla vb.) sabah sekizden itibaren görücü gezmeye başlarlar. Önü sulanmış ve süpürülmüş olan evin kapısını çalarlar. Kapıyı açan kız anası, hiçbir ey sormadan buyur eder. Veya görücüler “misafir alır mısınız” diye sorarlar. Görücüler, temizlenip, döşenmiş odaya buyur edilir. görücülerin en yaşlısı hanım, “kızımızı bir görelim” der. Giyinip kuşanmış olan kız, içeri girerek misafirlerin elini öpüp dışarı çıkar. Daha sonra en yaşlı misafir su ister. Suyu getiren kız, başı önünde bir kenarda beklerken, suyu yavaş yavaş içen misafir ve diğerleri kızı süzerler. Su içildikten sonra, başka bir şey ikram edilmeden misafirler kalkarlar. Bu defa aynı şekildeki diğer evlerde bulunan kızları da yine aynı şekilde görürler. Beğendikleri kızın evine diğer yakın akrabalarını da gönderirler. Beğenilen kız hakkında yeterli araştırma (iffet, maddi durum, hastalık vs.) yapıldıktan sonra dünür düşülür. Bu defa Kızevi on beş gün mühlet ister. Bu arada kızevi de gerekli araştırmayı yaptıktan sonra eğer iki aile de birbirlerine denk ise, oğlanevinin sorusuna, kızevi, “Allah yazmış ne diyelim” şeklinde cevap verir. Eğer, kızevi uygun görmemişse, “Kızımız küçük, kusura bakmayın” mazeretiyle reddederler.

Söz kesmek :

Kadınlar kendi aralarında anlaştıktan sonra işe kesinlik kazandırmak için, oğlanın babası, amcası, bir-iki yakını kızın babasının işyerine veya akşam evine giderek dünür düşerler. Kız babası misafirlere başka şeyler ikram etmek için çok ısrar ederlerse de misafirler illaki kahve isterler. Eğer sülalede büyük babalardan biri varsa, kahve isteğini ona yaparlar. İçilen bu kahve, kızın sözünün alındığının bir ifadesidir. Söz kahvesi içildikten sonra, büyük kahve için en yakın gün, -ki genellikle ilk cumartesidir- kararlaştırılır.

 

Kahve :

Büyük kahve denilen bu tören kızevinde olur. Oğlanevinin ve kızevinin uzak-yakın tüm akrabalarına haber gider. Arzu eden erkek akrabalar kızevinde toplanırlar. Bu toplantıda damat bulunmaz.

 

Oğlanevi, önceden, kızevine kahve, şeker, meşrubat ve pasta gönderir. Akşam namazından sonra davetliler gelmeye başlarlar. Önce yaşlılardan başlanarak kahve ikramı yapılır. (Kaynata ve amca, içtikleri kahve fincanının tabağına para bırakırlar. Bu para kahveleri yapan bayanlara verilir.) Daha sonra, içi meyve suyu veya meşrubat dolu bardakların bulunduğu bir tepsi ortadaki sehpanın üzerine konulur. Orada bulunan hafız, kur’an okuyarak hayır dualar eder. Duadan sonra, damadın en yakın akrabalarından bir genç, hemen kalkarak tepsinin üzerinde örtülü olan tülü ve üzerindeki ipek mendili alır. Mendili cebine koyarak tülü kızevine teslim eder. Daha sonra en yaşlı misafire bir bardak meşrubat ve pasta ikram ederek, tepsiyi kızevinin gençlerine bırakır. Bundan sonra bu gençler servisi yaparlar.

 

Dua sonunda tepsi üzerinden alınan tül, içi meşrubat dolu bir sürahiye sarılıp kurdeleyle bağlanarak damada gönderilir. Bu arada oğlanevinin gençleri, kızevinden fincan, bardak, kül tablası gibi  küçük eşyalar çalarak damada götürüp ondan bahşiş alırlar. (daha sonra bu eşyalar kızevine iade edilir.) misafirler giderken hayır dualar ederler.

 

Dînî nikâh :

 

Önceleri dînî nikâh, düğünden bir hafta önce kıyılırdı. Bu nikâha kadar gençler birbirlerini göremezlerdi. Daha sonraları dînî nikâh kahveden bir hafta sonra yapılmaya başlandı. Böylece gençler birbirilerini görür duruma geldiler.

 

Dînî nikâh, genellikle kız ve oğlanın vekillerinin bulunduğu ve ikişer erkekten meydana gelen bir heyet huzurunda yapılırdı. Kötü niyetli kişilerin, oğlanı iktidarsız kılmak için bağlama yapmamalarını önlemek amacıyla nikahın yeri ve zamanı gizli tutulurdu. (bağlama, çivi çakmak, düğüm atmak, açık bir bıçağı kapatmak gibi usullerle yapılırdı.) Bu nedenle, nikâhı kıyacak hoca, nikâh şahitlerinin ellerini görebilecek bir şekilde dizleri üzerinde bulunmasını isterdi

 

Resmî nikâh :

Cumhuriyet döneminden önce resmî nikah yoktu. Cumhuriyetten sonra, resmî nikâh daha çok kızevinde yapılırdı. Nikâhtan sonra, nikâh memuruna ücretinin yanı sıra bir kutu da şeker veya çikolata ikram edilirdi.

 

Düzen :

 

1930 – 1935 yıllarına kadar, şerbetliği kızevi alırdı. Daha sonra düzen düzmek oğlanevinin yükümlülüğüne girmiştir.

 

Düzen düzmeye gelin kız, pek yaşlı olmayan 2-3 yakın akrabası, kaynata, kaynana, bir evli, bir bekâr kadınla gidilirdi. Akşama kadar çarşıda kalınır, alış-veriş yapılırdı. Bu arada kaynata, gruba, öğleyin lokantada yemek yedirirdi. Alınan eşyalar, siyah ve bordo kadife elbise, altı ipek üstü sırmalı elbise, dört etek diye adlandırılan elbise, çeşitli desenlerde mevsimlik kumaşlar. Bu eşyalar o gün oğlan evine gelir. Oğlan evinin yakınları ertesi gün düzene bakmaya gelirler. Bir veya iki gün sonra da uygun bir genç bu eşyaları kızevine götürür ve bahşişini alırdı.

 

Nişan :  

 

Nişanda, nikah hakkı olarak, kıza verilecek “Mihr-i muaccel” (ilk aşamada verilecek para) ile “Mihr-i muahher” (boşanma veya ölüm halinde kız tarafına verilecek bedel) belirlenirdi.

 

Nişan kızevinde olurdu. Kızın bütün akrabaları ve yakın arkadaşları ile, oğlanevinin kıza takı takacak yakınları bu törene iştirak ederlerdi. Oğlanevinin yaşlı kadınlarından birisi “Gelin kızımızı getirin” der ve kız, yanında bir kız arkadaşıyla gelip, önce oğlanevinin davetlilerinin, daha sonra da kızevinin davetlilerinin ellerini öper, daha sonra odanın ortasına gelerek dururdu. Gelinin yanına evli bir bayan gelip önce kaynananın, daha sonra da diğer akraba ve yakınlarının hediyelerini alıp, hediyenin ne olduğunu, hediyeyi yapan kişilerin isimlerini ve yakınlık derecelerini belirterek geline takardı. Takı işlemi bittikten sonra gelin, teşekkür mahiyetinde tekrar el öperek odadan ayrılırdı. Daha sonra, düzende alınan elbiseleri teker teker giyerek davetlilerin huzuruna çıkardı. Her çıkışında da yine el öpme faslı tekrarlanırdı.

 
Nişanla düğün arasına Ramazan Bayramı girdiğinde, Oğlanevi, gelin kıza, ayakkabı, şeker, çerez vs. gönderirdi. Eğer Kurban Bayramı girmişse gelin kıza süslenmiş ve başına altın bağlanmış bir koç gönderilirdi. Düğünden sonraki ilk dînî bayram ziyaretinde de kızevi, damada gömlek, çorap ve geline de ayakkabı veya terlik hediye ederlerdi.

 

Dünürlük çağırma :

 

Nişandan sonra iki ailenin yakınları arasındaki gezmelere dünürlük çağırma denilir. Bu davete kız ve oğlan evinin yakınları katılırlar. Bu gezmelere erkekler katılmazlar. Her gezmede gelin kız, tüm giysilerini sırasıyla giyerek bir süre durur. Bu gezmelerde iki taraf akrabaları birbirlerini tanımış ve yakınlaşmış olurlar.

 

Ziyafet :

Düğün haftasının ilk Pazar günü oğlan evi gündüz bir yemek verir. Bu düğün yemeği ilk evlenen çocuk için verilir. Daha sonrakiler için verilmezdi. Bir hafta önceden yemek hazırlıkları başlardı. Çarşamba veya Perşembe günü kiralanan aşçı, ev halkının kadınlarının da yardımıyla, tüm yemekler yapılıp hazırlanırdı. Pazar günü saat  ondan itibaren yemek verilmeye başlanır, ayrı saatlerde, ayrı sofralar kurulurdu. İlk önce kızevinin erkekleri, daha sonra oğlan evinin erkekleri yemeklerini yedikten sonra sıra kızevinin kadınlarına en sonra da oğlan evinin kadınlarına sıra gelirdi. Her sofradan sonra kur’an okunarak dualar edilirdi. Yemekler şu sıraya göre verilirdi: 1. kuşbaşı etli pirinç çorbası 2. haşlanmış veya kızartılmış et 3. muska börek 4. muhallebi veya sütlaç 5. yoğurtlu yaprak sarması 6. baklava 7. bamya 8. pirinç pilavı

Kalın duası :

 

Düğün haftasının ikinci günü olan pazartesi günü sabahleyin, oğlan evinin en yakınları olan yaşlı ve genç erkek akrabalar “Kalınınız mübarek olsun” demeye oğlan evinde toplanırlar. Gelen misafirlere şeker veya çikolata ikram edilir. kalında, gelin için iki üç kat elbise; kız anasına başörtüsü ve elbiselik kumaş; kız babasına takım elbiselik kumaş, gömlek, çorap; dede, amca, babaanne, anneanne, kardeşler gibi yakınlara da çeşitli hediyeler konulurdu.
Oğlan evinde herkes toplanınca şamdan yakılır, kur’an okunup dua edildikten sonra, uygun görülen iki genç kalının konduğu valizi ve şamdanı alarak kızevine götürürlerdi.

 

Kızevinde de toplanmış olan yakın akraba ve komşular, gelen kalındaki şamdanı burada da yakarlar yine Kur’an ve duadan sonra kalını getirenler izin isteyip ayrılırlar. Kızevi bunlara gömlek, kravat, mendil, havlu gibi hediyeler verirdi.

Çeyizaltı :

Kalın, kızevine geldikten sonra, kızın çeyizi bir odada sergilenirdi. Buna “Çeyizin ipe çıkması” ismi verilirdi. Kalında gelen hediyeler de aynı odada sergilenirdi. Sabahtan itibaren her iki tarafın yakınları gelerek çeyizi gezerlerdi. Önceleri, kızın çeyizinin yazılması adeti de vardı. Kız ne kadar çeyiz götürüyorsa bir kağıda kaydedilir ve mahallenin ileri gelenleri tarafından imzalanırdı. Bunun nedeni, ilerde herhangi bir şekilde ayrılık durumunda kız kendi getirdiği eşyaları almaya hak kazanması içindir.

 

Gelin hamamı :

 

Düğün haftasının üçüncü günü olan Salı günü hamama gidilirdi. Oğlan evinin verdiği yemeğe karşılık, kızevi de “gelin hamamı” yapardı. Her iki tarafın akrabalarına bir etiket üzerinde hamamın adı yazılı olan birer kalıp sabun gönderilirdi. Kızevi tarafından bir günlüğüne kiralanmış olan hamama başka müşteri alınmazdı. Sabun üzerindeki etiket giriş bileti görevini görürdü. Sabunu alıp da hamama gitmemek çok ayıptı. Mazereti olanlar sabunu almazlardı. Gelin kız gelinliğini giyer, natır eline iki mum alır, arkasında, aralarında gelinin de bulunduğu ikişerli sıra halinde genç kızlarla birlikte şadırvanın etrafında dönerek türkü ve mani söylerlerdi. Oyundan sonra oğlan evi, gelini alır, soyundurup ipek peştamala sarar, omzunun birini açık bırakırlardı. Daha sonra, kız üşümesin diye “fıta” denilen ipekli bir kumaşla sırtını örterlerdi. Ayağına sedefli gümüş nalın (takunya) giydirilir, türküler söylenerek hamamın asıl sıcak bölümüne geçilirdi. Tüm bu işler yapılırken kızevinden kimse gelin kızın yanında bulunmazdı. Gelin kız burada yıkanıp kızevine teslim edilirken “muvakkaten” diye verilirdi. Hamamın verdiği bunaltıyı hafifletmek için, meyve ve turşu yenilirdi.

 

Kız kınası :

 

Salı akşamı, hamamdan sonra, kadınlar kızevinde toplanırlar. Bu toplantıya akraba ve komşular davetsiz gelirler. Gençler, aralarında türküler söyleyip oyunlar oynarlar. Gelin kızın ve arkadaşlarının ellerine kınalar yakılır.

 

Çeyiz :

 

Eskiden çeyiz, süslenmiş at ve develerle getirilirmiş. (Daha sonraları arabalar devreye girer.) Yolda iki çeyiz kafilesi karşılaşırsa ilk geçiş üstünlüğüne elde etmek için kavgalar olurmuş. Çeyiz, oğlan evine gelince hemen yerleştirilir.

 

Normal bir çeyizin içerdikleri şunlardı: mutfak eşyası, taban halıları, somya halısı, sedir halısı, 6 veya 12 tane halı sedir yastığı, halı seccade, birkaç takım yatak-yorgan-yastık, çeyiz sandığı ve içeriği, damada, kaynanaya, kaynataya, ev içindeki ve yakın akrabalara çeşitli hediyeler.

Erkek kınası :

 

Bu kınaya genellikle “Kına Gecesi” denir. Çarşamba akşamı oğlan evinde olur. Bu geceye oğlan evinin bütün akrabaları, yakınları ve komşuları davet beklemeden iştirak ederler. Gençler ve yaşlılar ayrı odalarda otururlar. Yatsı namazından sonra bir grup yaşlı ve genç, kızevine giderler. Daha ziyade yaşlıların bulunduğu kızevi yakınları gelenleri karşılarlar. Gelenlere şeker ikram edilir. biraz sohbetten sonra, kızevinin yaşlılarından birisi, “Ağaları gönderelim” der. Oğlan evinden gelenler “Acelemiz yok” diye cevap verirler. Üçüncü teklifte kabul edilir ve şamdanla birlikte çerez tepsisi bir sehpanın üzerine konulur. Tepsinin ortasında, bir tas içinde karılmış kına ve etrafında da kabuklu fıstık, sarı leblebi, beyaz leblebi, kabuklu fındık, akide şekeri vb. çerezler bulunurdu. 

 

Kızevi tarafından bir hafız kuran okur, dua edildikten hemen sonra, oğlan evinden iki genç, biri şamdanı, diğeri tepsiyi alarak çıkarlardı. Kına almaya gidiş ve dönüşlerde, başka bir kına kafilesi ile karşılaşılırsa, yol önceliği nedeniyle büyük kavga çıkar, yaralanmalar ve ölümler olurdu.

 

Oğlan evine gelindiğinde, kına tepsisi ve şamdan yaşlıların bulunduğu odaya götürülür, şamdan yakılırdı. Burada da bir hafızın okuduğu ve yaptığı duadan sonra, tepsi, gençlerin bulunduğu odaya getirilirdi. Evli, çocuk sahibi ve mutlu olan bir erkek tarafından, yere serilmiş olan halının üzerine diz çökülüp damat ve sağdıcın sağ ellerine kına koyarak üzerini kına bezi ile kaptır ve kırmızı kurdele ile bağlardı. Bu işlem biter bitmez, arkalarında duran gençler, damat ve sağdıcın sırtlarına yumrukla vururlardı. Kına yakan şahıs, yaşlılardan başlamak suretiyle orada bulunanlara avuçla çerez dağıtırdı. Daha sonra gençler oyunlar oynayıp sohbetler ederek geç saatlere kadar zaman geçirirlerdi.

 

Koçu (Yenge Alayı) :

 

Düğün haftasının Perşembe gününde, geceyi kız arkadaşlarıyla birlikte geçiren gelin kız, öğleye doğru gelinliğini giyerdi. Öğleden hemen sonra kız almaya gelen oğlan evinin yengeleri, içeri girip gelin kızın koluna girer ve yakınlarıyla vedalaştırırlardı. Dış kapıda anne ve babasının ellerini öpüp, kardeşleriyle sarılarak vedalaşan gelin kızın beline babası kırmızı bir kurdele bağlardı. Bu, kızın bekâret nişanı sayılırdı. Bu arada, gerek gelin kız ve gerekse kızın anne ve yakınları ağlarlardı.

 

Gelin kız süslü bir ata veya faytona bindirilip, oğlan evine gelinirdi. Yolda, gelin alayının yolunun kesilip, bahşiş alınması ādetti. Oğlan evine gelen koçuda, kaynata, gelinin başına buğday ve bozuk para atardı. Bu bereketin ve bolluğun temennîsi içindi. Kapıda kendisini karşılayanların elini öpen gelinin elinden tutup kapının eşiğinden geçiren kaynata, onu, kaynanaya teslim ederdi. Kaynana, gelini, kendi kolunun altından geçirirdi. Bu, gelinin kaynanaya itaat etmesi gerektiğinin bir uyarısıydı. Odaya alınan gelin, oradakilerin ellerini öper ve daha sonra bir sandalyeye oturtulurdu. Kaynana, duvağın altından gelinin ağzına bir şeker verirdi ki, bu da ağız tatlılığı içindi. Bir süre sonra gelin kız, gerdek odasına alınırdı.

 

Gerdek :

 

En yakın akrabalarla yenilen akşam yemeğinden sonra, yatsı namazı için camie gidilirdi. Namaz sırasında, damadın ayakkabısını çalma girişimlerinde bulunulurdu. Amaç, damattan veya sağdıçtan bahşiş almaktı. Bu nedenle sağdıç, damadın ayakkabısını korumakla yükümlüydü. Sağdıç, düğün haftası boyunca da damadı koruma göreviyle yükümlüydü. Zîrā, gençler, damadı kaçırıp saklayacak olurlarsa, sağdıç yüklü bir bahşiş vererek damadı geri almak zorundaydı.

 

Cami dönüşü evin önünde, imam gerdek duasını okuduktan sonra, damat büyüklerinin ellerini öpüp gerdek odasına, orada bulunan gençler tarafından sırtına vurulan yumrukları yiyerek girerdi.

 

Damat ve gelin iki rekat namaz kıldıktan sonra, damat gelinin duvağını açmak isterse de, yüz görümlüğü almadan gelin kız duvağını açmazdı.

 

Gerdek gecesi veya sabahı, kızın bekâretinin nişanesi olan lekeli çarşaf kapı önüne konulur. Bu işaret alındıktan sonra hemen kız evine müjdeci gönderilirdi. 

 

Sabahleyin damat, sağdıcı veya bir arkadaşı tarafından hamama götürülürdü. Hamamdan sonra, Cuma namazı vaktine kadar yakın akrabalar ziyaret edilirdi.

 

Kız Arkası :

 

Düğün haftasının sonunda, Cumartesi veya Pazar günü, oğlan evi, yakın akrabalarıyla birlikte, kız evine ziyarete giderdi. Bu ziyarete giderken damat, “etek altı” diye adlandırılan çeşitli hediyeleri kız evine götürürdü.  Çok iyi ağırlanan misafirler giderken, damada hediye olarak halı seccade verilir, kızlarına da altın takarlardı. 

 

Kız evi, birkaç gün sonra, oğlan evine iade-i ziyaret yaparlardı. Bu ziyarette hediye alış-verişi olmazdı.

bottom of page