top of page

Milli Mücadele Yıllarında Kayseri

 

İzmir’in işgali üzerine, Kayseri'de büyük bir açık hava  mitingi düzenlenmek istendi. Ancak, Mutasarrıf Ali Ulvi Bey, açık hava mitingine izin vermedi. Bunun üzerine Kiçikapı’daki Aynalı Gazino’da bir toplantı yapıldı. Bu toplantı ile Kayseri, fiilî olarak millî mücadelede yerini almış oluyordu.

 

Mustafa Kemal Paşanın başkanlığını yaptığı Erzurum kongresine Kayseri delege göndermemiştir. Zira bu kongre doğu illerini kapsıyordu. Daha önemli olan Sivas kongresine, yurdun her tarafından delege çağrılmıştı. Kayseri, bu kongreye göndereceği murahhasları tespit için, İçerişar Mahallesindeki, Taşçızade Mehmet Beyin evinde gizli bir toplantı yapıldı ve bu toplantıda murahhas olarak Kâtipzāde Nuh Naci ile Ahmet Hilmi beyler seçildiler. Daha sonra İmamzāde Ömer Mümtaz Bey de bunlara katılarak, Kayseri’den istenen üç delege tamamlanmış oldu. Kayseri delegeleri Sivas’ta beş gün kalıp, bir kamyonla tekrar Kayseri'ye döndüler.


Sivas dönüşü Kayseri'de  “Müdāfā-i Hukuk Cemiyeti”nin bir şubesinin açılması için çalışmalar başladı ve başkanlığa eski Kayseri müftüsü Ahmet Remzi Efendi getirildi. Üyeliklere seçilenlerden bazılarının isimleri ise şöyle: Nuh Naci Bey, Ahmet Hilmi, Mahzar Karakaya, Faik Seler, Mustafa Ağırnaslı, Uşşākî Osman ve diğerleri. Cemiyet binası olarak da saat kulesinin bitişiğindeki “muvakkithane” kullanılmıştır.

 

11 Nisan 1920 de, padişah, elindeki en etkili makam olan “fetva makamı”nı Mustafa Kemal hakkında kullandı. Şeyhülislam Dürrîzāde Abdullah Efendi, Halife’nin emri üzerine, asilerin öldürülmesinin dînî bir vazife olduğunu bildiren bir fetva çıkardı. Fetvalar savaş uçaklarıyla Anadolu’ya atılıyor ve savaş gemileriyle de kıyılara dağıtılıyordu.

Meclis açılmadan, karşı fetvalara başvuruldu. Ankara Müftüsü Rifat Efendi’nin hazırladığı fetvalar, 16 Nisan 1920 de müftülüklere gönderildi. 
152 müftünün onayladığı, Anadolu’da verilen bu fetvayı, Kayseri Anadolu Müdāfa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Müftü Ahmet Remzi Efendi ile Bünyanlı Mehmet Alim Efendi de imzaladılar.

 

Tüm yurtta olduğu gibi, Çukurova’da da direnişçiler istilâ ordularına karşı canla başla savaşıyorlardı. Ne var ki cephaneleri bitmek üzereydi. Kayseri'de bulunan cephanenin Çukurova direnişçileri için acilen Ulukışla’ya taşınması gerekmişti. Mustafa Kemal Paşa, halkı aydınlatması ve gençleri orduya kazandırması için Kayseri'ye yolladığı Mahzar Müfit Kansu’ya bir telgraf göndererek “Cephanenin her türlü çareye başvurularak Ulukışla’ya ulaştırılmasını” istedi. Gençlerin, cepheye katılmasını temin için özel bir çaba gerekmemişti. Öyle ki Kayseri Lisesi’nin son sınıf öğrencileri toptan askere gittiği için, bu sınıflar kapalıydı. Ancak ortada bir sorun vardı: Cephane kafilesini eşkıyaya karşı kim koruyacaktı? Zira Kayseri çevresi eşkıya çeteleriyle doluydu. Eli silah tutan herkes ya cephedeydi veya cephe yolunda. Müdafa-i Vatan Cemiyetinin Kayseri Şubesi başkanı Seyide Hanım ile yardımcısı Feride Hanım (Gübgüboğlu) konuya vakıf olunca, kurmuş oldukları silahlı kadın koluyla cephaneyi götürmeyi önerdiler. Silahlı kadınlar kolu,cephane dolu arabalarla, sabah erkenden yola çıktılar. Yol boyunca eşkıyalarla çarpışa çarpışa  ilerleyip, cephaneyi salimen Ulukışla yetkililerine teslim ettiler.

Mahzar Müfit Bey, Kayseri ile ilgili hatıralarının birinde şöyle der:

“Geçen hafta, Kayseri'ye iki saatlik mesafedeki bir köyden, elindeki bastona yaslanarak yürüyen, diğer elinde bir bohçacık taşıyan, isminin GÜLSÜM olduğunu söyleyen bir validenin nereye gittiğini ve elindekinin ne olduğunu sorduğumda Gülsüm ana: “Nereye olacak oğul, kızımın çeyizinden şu donları ve gömlekleri Kayseri'ye  götürüyorum. Ben şehit anasıyım, fakat diğer askerler de benim evladımdır. Onlara çam sakızı çoban armağanı olarak vereceğim. Giysinler de dinimize, ülkemize saldıran düşmanlara saldırsınlar, vursunlar.”

KAYSERİNİN BAŞKENT OLMASI İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALAR:

Türk ordusunun Kütahya’da yenilerek Sakarya’nın doğusuna çekilmesi, ülkede olduğu gibi, mecliste de üzüntüye yol açtı. Yunan ordularının Ankara’ya yaklaşmış olması, hükümet merkezinin daha güvenli bir yere naklini gündeme getirdi. Bunun için en uygun şehir olarak Kayseri gösterildi.

 

Fevzi Paşa (Çakmak), Kayseri'nin başkent olması için mecliste şunları söyledi: “Heyet-i Vekîle, yaptığı müzakeratta Kayseri’yi münâsip görmüştür. Kayseri, mâlûm- i âlîniz, Anadolu’nun göbeği addolunur.Konya’ya yakındır, Adana’ya yakındır. Otomobil yolları üzerindedir. Orada barınacak emâkin (evler) de vardır.hükümetin orada te’sîsini, ordunun harekâtı nokta-yı nazarından daha emin addediyoruz.”

 

Buna mukabil, Erzurum mebusu Mustafa Durak Bey, “Ordu, şehir bekçisi değil, istikbâl bekçisidir. Nerede canı isterse orada harb yapar. Büyük Millet Meclisi Buradan gitmemelidir.” dedi. Müzakereler devam ederken, Kayseri Sultānîsi (Kayseri Lisesi), meclis binası olarak hazırlandı. Tahtadan bir meclis kürsüsü yapılarak üzerine “Türkiye Büyük Millet Meclisi” levhası asıldı. Uzun müzakerelerden sonra, meclisin Ankara’da kalmasına ve ailelerin Kayseri'ye göç etmesine karar verildi.

 

Hükümet, Kayseri – Kırşehir arasında eşkıyalık yapıp yol kesen ve adam öldüren Dişikitli ve Katil İlyas adlı şâkileri yakalamak için 30 kişilik bir jandarma müfrezesini görevlendirdi. Ancak sonuç alınamadı.

 

Kayseri'ye göç kafileler halinde ulaşmaya başladı. Mutasarrıf Ethem Bey, göç eden milletvekili ailelerinin ve diğer ailelerin yerleştirilmesi ile yakından ilgileniyordu. Bu arada Maarif Vekâleti ile birlikte bazı bakanlıklar da Kayseri'ye taşındı. Ankara Sultānîsi öğrencileri de öğretmenleriyle beraber taşındılar ve Kayseri Sultānîsi’ne (Kayseri Lisesi) yerleştirildiler. Bu arada Kayseri Sultānîsi öğrencilerinin çoğunluğu cephedeydi. O seneki mezûniyet defterine: “Son sınıf talebeleri Sakarya savaşı için cephede şehit düştüğünden bu öğretim yılında mezun vermemiştir” ibaresi düşüldü.

 

Kayseri'ye göç edenlerden kimse açıkta kalmadı. Milletvekili ailelerinden bir çoğu, Talas’taki 100 kadar Rum evine yerleştirildi. Kayseri'ye taşınanların arasında Yenigün Gazetesi ile haftalık Sebilürreşad gazetesi de vardı.

Sakarya zaferinden sonra, milletvekili ailelerinin tekrar Ankara’ya dönmelerinde, koruma görevini yürütmek üzere Haşim Kaptan komutasında, 40 kişilik bir süvari grubu görevlendirilmişti. Talas’a gelen süvari, milletvekili ailelerine, “hazırlanın gidiyoruz” demeleri üzerine, İhsan Bey ile, Kılıç Ali Paşa’nın aileleri, Talas camii önüne gelip, ağlayarak “Biz gelmeyeceğiz. Bakın, eşkıyalar mektup yazmışlar. Yolumuzu kesip bizi öldüreceklermiş. Bizi muhtarın evine götürün. Biz orada kalacağız.” dediler. Ankara’da bulunan kocaları hakkında da “Gözleri kör olsun. Bizi bu dağlara gönderdiler, kendileri Ankara’da kaldılar” dediler.

Eşkıyadan korkmalarında haksız da değildiler. Hasandede köyünden kaçan Abbasbey, Dişikitli, Karamolla ve arkadaşları dağa çıkmışlardı. Ankara’ya dönüş yapan kafile Çallıgedik köyü yakınlarında kafileye saldırdı. Bir saat süren silahlı çatışmada, eşkıyadan, üçü yaralı olmak üzere on esir alındı. Kafilenin ise üç atı yaralandı. Ailelerinin Kayseri'de kalmalarına sinirlenen Kılıç Ali Paşa ve İhsan Bey, aynı süvari grubuyla hemen Kayseri'ye gitmek istediler. Süvarinin itirazı üzerine, Mustafa Kemal Paşa, süvarinin ve atların eksiklerini aynı gece tamamlatarak sabah yola çıkmaya ikna etti. Kılıç Ali Paşa’nın, Kayseri İntikam Alayı’ndan tanıdığı müfreze kumandanı Hasan Efe!ye çektiği telgraf üzerine, Hasan Efe, 20 – 30 kişilik bir kafile ile, Himmetdede köyünde Kılıç Ali Paşa’yı karşıladı. Talas’a geçen kafile aileleri alarak Ankara’ya döndü.

MİLLÎ MÜCADELEDE KAYSERİ RUMLARI

Millî Mücadele yıllarında Trabzon ve Ege dışındaki Rumlar gibi Kayseri Rumları da Türklerle iyi geçinmişlerdir. Kayseri'de yaşayan 20.000 in üzerindeki Rumlar, Ermeniler gibi Türklerin aleyhinde çalışmamışlar, bilakis Millî Mücadeleyi desteklemişlerdir.

 

Kayseri Rumları “Anadolu’da Ortodoksluk Sadası” adlı bir gazete çıkarttılar. Bu gazete Türkçe yayınlanmaktaydı. Esasen Kayseri’deki Rumlar da Türkçe konuşup, Türkçe yazıyorlardı. Yani konuşma dilleri Türkçe idi. 16 sayı çıkan ve parasız dağıtılan bu gazetede Millî Mücadele destekleniyor ve Yunan saldırısı aleyhinde çok şiddetli yazılar yayınlanıyordu..

 

Büyük zafer dolayısıyla Kayseri Ayanikola Kilisesi’nde, tüm Anadolu Türk Ortodoks Cemaatleri Kilise Kongresi murahhaslarının ve civarda bulunan Türk Ortodokslarının katılımıyla büyük bir toplantı yapıldı. Toplantıyı, papa Deyodurus Efendi bir dua ile açtı. Daha sonra kürsüye Türk Ortodoks Kongresi azası umumî kâtip Bodrumî İstimâd Zihni Efendi gelerek şöyle bir konuşma yaptı:

“Bütün Anadolu Türk Ortodokslarının mümessili bulunan kongremiz, ordumuzun büyük muzafferiyetini kemâl-i hürmetle takdis ve harikulade şecaatini tebcîl eder ve daima zaferden zafere nail olmasını ve alçak Yunan sürülerini kahreylemesini öz kalbden temenni ve ulu Rab’dan niyaz eylerim” diyerek sesini birden yükseltti ve şu sözlerle devam etti: “Türk Ortodokslarının ruhundan kopan şu temennîyātı da onlar adına, vekâleten samîmî bir lisan ile hitap etmek arzusundan kendimi alamıyorum. Ey asil, necîp, rahîm ve şefîk Türkler ! Azim ve iman sahibi Türklük daima yükselecek, daima şerefle yaşayacaksın. Latif elvāniyle daima dalgalanacak olan şanlı sancağının gölgesi altında sana kalben, rûhen merbut bizler de yaşayacağız. Yaşasın Türklerin büyük babası Başkumandan âl-i şan Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, yaşasın Türkiye Büyük Millet Meclisi a’za-yı kirāmı, yaşasın Türk ordusu, yaşasın Türklük. Kahrolsun vahşî düşman, lânet olsun hāin fikir taşıyanlar…”

 

Yeniden metropoliten seçilen papa Deyodurus Efendi tarafından bir dua daha yapılarak kiliseden çıkıldı.

Büyük Kışla Caddesi 1920
bottom of page