top of page

Kayseri Tarihi 

Kayseri’nin tarihine bir göz atacak olursak, MÖ. 4.000. yıldan başlayarak Asur – Hitit  ve Frigler döneminin en önemli yerleşim yeri olarak ortaya çıkar.

 

Kayseri'ye 20 km. mesafede olan Kaniş, Kayseri ovasının başkenti olarak MÖ. 2.800 yılından Helenistik devire  kadar önemini korudu. Burada eski Tunç Devri, Asur Ticaret Kolonileri ve Hitit çağlarına ait bir çok belge bulunmuştur.

Kaniş’te bir çok ırktan insanın birlikte yaşadığı, yörede bulunan kafataslarının antropolojik tetkiklerinden anlaşılmıştır. Kaniş şehri Hamurabi zamanına kadar önemini korumuştur.

 

Anadolu’da başka bir şehir devleti olan Kuşşara’nın kralı Anitta, -ki, ilk Hitit kralı olarak kabul edilir- Kaniş’in siyasi varlığına son verince, (Kültepe kazılarında ortaya çıkan ve üzerinde “kral Anitta’nın sarayı” yazılı bir hançer bunun en önemli delilidir.)  bölgenin merkezi olarak, yörenin kutsal dağı Argaios’un (Erciyes) kuzey eteğindeki Mazaka ön plana çıktı. MÖ. II – IX YY arasında iskân görmeye başlayan Mazaka, bir müddet sonra  Tabal devletinin önemli bir şehri oldu. Daha sonraları sırasıyla Asurlar, Frigler ve Kimmerlerin egemenliğine geçti. Kimmerler, Asur ve Lidyalılar tarafından Anadolu’dan atılınca, Mazaka Asur egemenliğine girdi.

 

Mazaka isminin, Frig dilindeki Mazaloszeus deyiminden kaynaklandığı ve büyük anlamına geldiği rivayet edilmektedir. Ayrıca, Kappadokkialıların ceddi olan Mosoch isminden geldiğine dair iddialar da vardır.

 

İlk adı “Mazaka” olarak bilinen şehrin, MÖ 17. yıldan itibaren Kapadokya’yı bir roma eyaleti haline koyan imparator Tiberius, Augustus’un anısına izafeten şehre “Caesarea” ismini vermiştir. Arap müellifleri şehrin adını “Kaysariyya” olarak yazmışlar ve bu isim Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarına kadar bu şekilde kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra ise şehrin ismi “Kayseri” olarak son şeklini almıştır.

 

Her ne kadar şehrin 20 km. Kuzeydoğusundaki Kültepe (Kaniş-Karum) de Asur ve Hitit ticaret kolonileri kurulmuşsa da asıl şehir, devrin kutsal sayılan ve “Argaios” diye adlandırılan Erciyes’in eteklerinde, şimdiki şehir mezarlığının hemen arkasında bulunan ve “Beş Tepeler” diye anılan, ovaya hakim “Mazaka” ve “Eusebia” denilen tepenin üzerine kurulmuştur.

 

M.S. 193 -211 tarihleri arasında şehir stadyumu yapılmış ve önemli Roma şehirlerinde olduğu gibi bir çok yarışmaların merkezi olmuştur. III Gordianus zamanında surlarla çevrilmiş olan şehir, bir ara Kapadokya Eyaletinin merkezi olmuştur. MÖ. 77 yılında Ermeni Kralı Tigran-II , MS. 260 yılında da Sasani Hükümdarı Şapor tarafından istila edilip yağmalanmıştır. Bu arada şehrin nüfusunun 400 bin civarında olduğu tarihi kaynaklarca belirtilmektedir. MS. 6.yüzyılda Bizans İmparatoru Justinian  zamanında yeniden onarılmış ve şehrin etrafı surlarla çevrilmiştir.

 

İmparator Julianus Apostota’nın altı yıl sürgün kaldığı Kaisaria, bu dönem içerisinde “Hıristiyanlık Kültü”nün  gelişip yayıldığı bir merkez olmuştur. Büyük Busilius, Aziz Gregorius, Nuziandoslu Gregorius ve Nysdalı Gregorius burada yetişen Hıristiyan din büyükleridir.

 

Doğu Roma toprakları içerisinde bulunan Anadolu, Hicret’in ilk yıllarından itibaren İslam orduları için çekici bir bölge olmuştur. İstanbul’un fethi için yapılan bütün seferler Orta Anadolu ve özellikle Kayseri üzerinden yapılmıştır.

 

Kayseri bölgesi 1050 yılından başlatarak Oğuz Türklerinin saldırısına maruz kalmıştır. 1067 yılında Afşin Bey komutasındaki ordu bu bölgeyi fethetmiştir. 1071 yılında Malazgirt savaşında Kutalmışoğlu Süleyman Bey Emrindeki Türk kuvvetleri şehri fethetmiş ve bu tarihten itibaren de Kayseri Türk hakimiyetinde kalmıştır.

 

1071 yılından itibaren Anadolu, Selçuklu Türklerinin hakimiyetine girince, Alpaslan, yıkıntı halindeki Kayseri'nin yerine yeni bir Kayseri şehrini kurmuştur. 1085'lerden itibaren Kayseri tamamen Türk hakimiyetine girmiştir. 1086 yılında Mehmet Gümüştekin Gazi, Kayseri’yi fethedip Danişmendli Beyliğine başşehir yapınca kendisine Melik unvanı verildi. Daha sonra şehre, Türkistan ve Buhara’dan gelen Müslüman Türkler ile, İran’da yaşayan bazı Afşar kolları da gelip yerleştiler. Bunun üzerine, yörede konuşulan Rumca yasaklanıp, Uygurca resmi dil olarak kabul edildi.

 

1169 yılından itibaren Selçuklu Sultanı II. Kılıçaslan Kayseri ve civarını ele geçirerek Selçuklu topraklarına kattı. Anadolu birliğini sağlayan II. Kılıçaslan ülkesini oğulları arasında paylaştırdı. Kayseri Nurettin Şah’ın hissesine düştü. Bundan sonra oğullar arasında büyük bir mücadele başladı. Önce Süleyman Şah, daha sonra da I. Gıyaseddin Keyhüsrev Selçuklu tahtına oturdu. Daha sonra sırasıyla I. İzzeddin Keykavus ve I. Alaaddin Keykubat dönemlerinde halk huzur ve refaha kavuştu. I. Alaaddin Keykubat döneminde yaptırılan kervansaraylar ağı ile Anadolu, tüm orta doğunun ticaret merkezi haline geldi. Kayseri Konya’nın yanında ikinci başkent olmuştu. Sultan kışı Alaiye’de (Alanya), yazı ise Kayseri’de Keykubat Gölünün yanında bulunan sarayında geçirirdi. Bir sefere hazırlanırken, oğlu tarafından öldürülüp, cenazesi Konya’ya götürülüp Kümbethane’ye defnedildi.

 

I. Alaaddin Keykubat’tan sonra yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev, zevk ve sefaya düşüp, devlet işleriyle ilgilenmedi. Bundan yararlanan Moğollar Kösedağ savaşında Selçuklu ordusunu yenerek Kayseri’yi  yerle bir ettiler. Moğollar gönderdikleri valilerle Anadolu’yu denetleyip, 150 yıl süreyle Kayseri ve Anadolu’nun maddî ve mânevî varlığını sömürmüştür. Son Selçuklu Sultanı Mesut’un ölümü üzerine Anadolu Selçuklu Devleti parçalanarak, yerini beyliklere bırakmıştır.

 

Fatih Sultan Mehmet zamanında, Gedik Ahmet Paşa tarafından Karamanoğulları Beyliği’ne son verilerek, Karaman, Konya ve Kayseri Osmanlı toprağına bağlandı. Kayseri 1476’dan itibaren Karaman Eyaletine bağlı bir sancak merkezi oldu.

 

1846 daki Osmanlı yönetim düzenlemesinde merkezi Yozgat olan Bozok Eyaleti’ne; 1868 vilâyet nizamnāmesi’ne göre de Ankara Vilāyetine bağlandı. Şehir II. Meşrutiyetin ilânından sonra bağımsız bir sancak oldu.

 

Ahmet Nazif Efendi, “Mir’at-ı Kayseriyye” adlı eserinde, 1900 yılı başlarında, Kayseri'nin merkez nüfusunun 56.000 olduğunu söyler. Kayseri'ye bağlı köy ve kasabalarla birlikte toplam nüfusunun ise, 200.000 kişi olduğu belirtir. Kayseri il merkezinde 34.000 İslâm, 2.800 Rum, 16.000 Ermeni, 1.500 Katolik ve 1.200 Protestan’ın yaşadığını dile getirir.  1910 yılında Kayseri'nin nüfusu 75.000 idi. On bini Rum, yirmi bini Ermeni idi.

 

1922 yılında Dr. Hıfzı Nuri’nin Kayseri Sancağının durumunu gösteren çalışmasında, Kayseri'de, 100.547 İslâm; 19.867 Rum; 4.690 Ermeni ve 1.200 kadar da Katolik ve Protestan yaşamaktaydı. Kayseri bağımsız sancağının üç kazası vardı: Develi, İncesu ve Bünyan.

1924 tarihinde yapılan yeni Anayasa ile vilayet oldu. İlk dönemlerinde itibaren ticaret merkezi olarak kendini gösteren Kayseri’de, devletin öncülüğünde sanayileşme hareketi başlatıldı. Sümerbank Dokuma Fabrikası, Tayyare Fabrikası, Anatamir Bakım Fabrikası, Askerî Dikimevi (sonradan kapatıldı) kuruldu.

 

Bugün Kayseri, gittikçe devleşen bir sanayi merkezi olmanın yanı sıra, üniversitesi, müzeleri, tarihi ve turistik değerleriyle de kendisini kabul ettirmiş büyük bir şehirdir.

Kayseri Daire-i Belediyesi 1905
bottom of page