top of page

Kayseri'de Tarihi Yerler 

BEDESTEN:

 

Önceleri, büyük şehirlerde kıymetli malların alış – verişinin yapıldığı bedestenler, şimdiki borsa görevini yerine getirmekteydi. Kayseri’deki Bedesten, Kayseri Sancak Beyi olan Mustafa Bey tarafından m.1498 yılında (Mustafa Bey Bini Abdülhay Bey Tarafından 1497 Tarihinde: ÖZDOĞAN Kâzım, Kayseri Tarihi, Cilt I, Kayseri 1948) yaptırılmıştır. Cami-İ Kebir (Ulu Cami) yakınlarında ve Sipahi Pazarına bitişik olarak inşa edilen Bedestende, ilk önceleri bezciler, çuhacılar, abacılar ve kumaşçılar faaliyet gösterirdi. Üçü büyük olmak üzere yanlardakilerle beraber dokuz kubbesi vardır. Doğu, batı, kuzey tarafa açılan üç kapısı mevcuttur.kuzey kapısı Pamukçular Çarşısına açılır ve üzerinde kitabe vardır. Kitabede : “insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere bu imareti, adalet ve ihsan sahibi büyük sultan Mehmed Han oğlu Sultan Bayezıd’ın azatlılarından Mükerrem Emir Kılıç ve kalem sahibi Abdullah oğlu Mustafa yaptırmıştır. Allah onun mülkünü daim eylesin. Muharrem-ül haram dokuz yüz üç senesi” ifadeleri yer almaktadır. 1950 li yıllarda kasaplara tahsis edilen çarşıda, şimdi halıcılar ve turistik eşya satan esnaf bulunmaktadır.

GÜNGÖRMEZ MİNARELİ MESCİD:

 

Kapalıçarşı’nın Urgancılar kısmındadır. Dükkanların üst kısmında bulunan mescidin yerini belirlemek için, ahşaptan bir minare maketi yaptırılmıştır. Bu minare Kapalı Çarşıda ve güneş görmediği için bu adla anılmıştır. Kıble yönünde üç yassı penceresi bulunan ve kesme taştan mescidin yapılış tarihi bilinmemektedir.

MERYEM ANA MAĞARASI:

 

Yahyalı İlçesinin eski adı “Barazama” olan Ulupınar Köyündedir. Köyün 3 km. Güneybatısında iki katlı bu mağara, rivayetlere göre, Hz. Meryem’in Hz. İsa’yı doğurduğu yerdir. Bu nedenle kutsallığına inanılan bu mağara ziyaret yeri olmuştur. Önündeki kuyudan içilen suyun ve etrafındaki çamurların bir çok deri hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir.

KÜLTEPE ( KANİŞ veya NİŞA – KARUM ):

 

Kayseri’nin 20 km. Kuzeyinde ve Kayseri – Sivas karayolunun 2 km. İçerisinde bulunan Kaniş – Karum, o zamanlar “Prito Hitites” denilen yerli halkla beraber, Mezopotamya’dan gelmiş olan Sami tüccar kolonisinin barındığı bölgedir. Kültepe höyüğünün üzerinde oturan Kaniş halkı ile, Karum’da oturan Asurlu tüccarlar ayrı ayrı şehirleri temsil etmekteydiler. Höyüğün kuzey-doğusunda, stadel (iç kale) de, Kaniş diğer adıyla Nişa Kralı Warşama’nın sarayı ortaya çıkarılmıştır. Sarayın zemin katında 50 oda bulunmaktadır.

 

19. yüzyılın sonlarına doğru, arkeologların çoğu, ya estetik özelliği olan arkeolojik eserleri Avrupa ülkelerine taşımak, ya kutsal kitap coğrafyasının kanıtlanmasına çalışmak veya Ortadoğu dillerinin çözümlenmesini sağlamak amacını gütmekteydiler. Bu kazılar sonucu, bir çok tarihi eserle birlikte bine yakın yazılı tableti Bedrich Hrozny isimli bir arkeolog yurt dışına çıkardı. Bu tabletleri inceleyen Alman Assur bilimci Benno Landsberger, Anadolu'da yerleşmiş ve bir koloni kurmuş olan Asurluların, kurmuş oldukları bu koloninin adının da Kaniş – Karum olduğunu açıkladı. 1948 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü profesörlerinden Tahsin Özgüç’ün başkanlığında bir ekip bilimsel kazılara başladı. Bu kazılar günümüzde de devam etmektedir.

 

Yapılan kazılar sonucu MÖ. 2000 – 1800 yılları arasında yaşayan Asurlu ticaret kolonilerince kullanılan 20.000 civarında yazılı tablet bulunmuştur. Çivi yazısıyla yazılmış olan bu tabletler Asurca yazılmıştır. Anadolu ile Asur arasında sürdürülen ticaret hakkında detaylı bilgilerin yanı sıra borç verme, faiz, evlenme-boşanma, veraset, esir ticareti, mahkeme kararları ve yerli beylerle yapılan yazışmalar hakkında bilgi verir. Bu tabletler, alıcısına gönderilmek üzere, pişirilmiş topraktan yapılmış, mühür baskılı zarflar içine konulmaktadır. Bunlar Anadolu’nun en eski yazılı belgeleridir.

Kuzey Irak’ta yerleşmiş olan Asur şehir-devletinde yaşayan tüccarlar, o dönemlerde batıda ender bulunan kalayı, bunun yanında yünlü kumaşları, yorucu bir yolculuğun sonunda (altı veya yedi hafta gibi), eşek kervanlarıyla, Kültepedeki Asur ticaret merkezine getiriyorlardı. Bu mallar karşılığında aldıkları altın ve gümüşü, Mezopotamya’ya götürüyorlardı. Bu ticaret esnasında kullanılan karşılıklar, ya değiş tokuş veya belirli ağırlıkta olan gümüş halka veya çubuklarla yapılıyordu. Bu halka ve çubuklar, 1300 yıl sonra, Anadolu’da Lidya Kırallığında kullanılacak olan madeni paranın öncüsü idi. Bu mallar daha sonra buradan diğer kolonilere (Boğazköy – Alişar – Acemhöyük) dağılıyordu. Bu malları taşıyan kervanların güvenliğini Kaniş Kırallığı sağlar, bunun karşılığı olarak da, bu mallardan istediğini almak ve vergisini tahsil etmek hakkına sahip olurlardı.

Hititlere gelince, Anadolu’ya nereden geldikleri kesin olarak belli değildir. Bazı varsayımlara göre, Kafkasya’dan geldikleri ileri sürülmektedir. Nereden gelmiş olurlarsa olsunlar, Kızılırmak kavsi içine yerleştikleri kesindir.

Ancak, Asur ticaret kolonileri zamanında MÖ. 2000 yıllarının başlarında Orta Anadolu’ya yerleşen Hititler, bu topraklarda MÖ. VII. YY. kadar siyasi varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hitit tarihi üç kısma ayrılır:

  1. Eski Hitit Devleti M.Ö. 1800 – 1400

  2. Yeni Hitit Devleti M.Ö. 1400 – 1200

  3. Geç Hitit Devleti M.Ö. 1200 – 700

1200 yıllarında, Med’lerin ve Pers’lerin saldırısına uğrayıp dağılan Etiler, iç kısımlara doğru çekilerek, Akkışla İlçesine bağlı Kululu Köyünde yeni bir krallık kurdular. 24 prenslik merkezinden meydana gelmiş olan bu krallığa Tabal Krallığı denildi. Bu prensliklerden biri de Bünyan’ın Sultanhanı Köyüdür. Burada yapılan kazılarda bulunan taş tabletlerden edinilen bilgiye göre, Prens Savatavira, kendisini Tabal Kralı Varuşmen’in vasili olarak göstermektedir. Bu prensliğin harabeleri tuz gölü civarındadır. Medler, Anadolu’ya hakim olunca, Bünyan önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. 1915 – 1920 yılları arasında Bünyan’da bulunarak Ankara Arkeoloji Müzesi’ne gönderilen “Ateş Sunağı”, Alman Ord. Prof. Kurt Bittel tarafından incelenmiştir. Bittel, bu sunak hakkında şöyle der: “Med’lerin Anadolu’ya hakim olduğu dönemde, ateş dini de Anadolu’ya hakim olmuştur. Bünyan’da bulunan Ateş Sunağı’ndan anlaşıldığına göre, Bünyan’da bir ateş tapınağı bulunmakta idi. Bünyan,o zaman, Kapadokya’nın ücra, geçitsiz bir bölgesinde değil, tahminimize göre, memleketin fiilen merkezini teşkil eden bir kısmında bulunuyordu. Bünyan aynı zamanda volkanik yaylanın tam ortasında, Mazaka Vadisinin doğu kenarında ve böylelikle Kapadokya’nın asıl merkez bölgesinin içinde bulunmaktadır.” Anadolu’da yayılan ateş dini, Romalıların Anadolu’ya hakim olmasına kadar devam etmiştir.

 

Yöre, daha sonraları İran, Asur, Kapadokya ve M.S. 33 yılında Roma hakimiyetine girmiştir.

 

Roma İmparatorluğu’nun Anadolu’ya hakim olduğu yıllarda Hıristiyanlık da yeni yeni ve gizlice yayılmağa başlamıştı. Yeni dinin bu mensupları Romalılardan gizlenerek Kapadokya’da Ürgüp ve Göreme kaya yerleşim yerlerinde; Bünyan’da ise Kayabaşı mağaralarında yaşamışlardır. İlçe merkezinin ortasında yer alan ve “Kayabaşı” diye adlandırılan dik kayalıkların içerisine oyulmuş olan yerleşim merkezi, hâlâ, tarihçilerin ve arkeologların ilgisini beklemektedir

TÜMÜLÜSLER:

 

Klasik çağlarda, topraktan yapılmış ehramlar gibidirler. Genellikle, yüksek ve hakim tepeler üzerine kurulurlar. Büyüklüklerine ve içinde yatan kişinin durumuna göre değerlidirler. Mezarların içine konulan ölü hediyeleri de buna göre önemlidir. Mezarlar genellikle tümülüsün en tepe noktasına değil, tümülüsün değişik yerlerinde olurlar. Bunun nedeni,kaçak kazı yapanları şaşırtmak içindir. Buna rağmen tümülüslerin çoğu, yapıldığı yıllarda soyulmuştur.

Kayseri’deki Bilinen Tümülüsler Şunlardır :

 

  1. Erkilet Tümülüsü : Erkilet'in kuzeyindeki yüksek bir tepenin üzerindedir. Tümülüsün üstünde, “Hıdrellez Köşkü” Diye Anılan Bir Köşk Vardır. Yüksekliği 40 M. Olup, Çapı 120 M. dir. Hıdrellez Köşkü nedeniyle,tümülüs açılmamış olup, o haliyle durmaktadır. Köşk Selçuklu dönemi eseridir. Koyu kızıl renkli andezit taştan yapılmıştır. İçi ve dışı işlenmiş taşlarla kaplanmıştır. Bina, tonoz örtülü olup, kubbesi yoktur. Bir kısmı yıkılmış olan kapı, mermerden yapılmıştır. İçeride büyük bir mescit vardır. Mescidin mihrabı oldukça süslüdür. Köşkün sökülmüş olan kitabelerinden bir kısmı Kayseri Arkeoloji Müzesi’ndedir. Ancak, tarih kısmı eksiktir. Mortman, 1858 tarihinde bu kitabeyi tam olarak gördüğünü ve üzerindeki tarihi de h. 639 m. 1241 / 1242 olarak okuduğunu eserinde belirtir.

  2. Yılanlı Dağ Tümülüsü : Mahrumlar Mahallesinin üst tarafında, Yılanlı Dağ’ın üzerindedir. Tümülüs, 50 – 60 m. Yüksekliğinde ve 150 – 200 m. Çapındadır. Şehre hakim bir tepede bulunan tümülüsün, devrinin ileri gelenlerinden birisine ait olma ihtimali yüksektir. Tümülüs henüz açılmamıştır

  3. Beştepeler Tümülüsleri : Mazaka’nın Beştepeler mevkiinde bulunan tümülüslerdir. 1.si 1940 yılında bulunmuş ve içerisinden çıkan eşyalar Kayseri Arkeoloji Müzesi’ne konulmuştur. 2. Tümülüs ise,1960 yılında define kazısında ele geçmiştir. Mezarın içerisinde küvet şeklinde pirinç bir lahit ve bir de altın sikke bulunmuştur. Tek bir sikke çıkması, tümülüsün ilk yıllarında soyulduğu kanaatini doğurmaktadır.

  4. Garipler Tümülüsü : Seyyid Burhaneddin Mezarlığı ile, Gültepe Parkının hemen yanında Garipler Mezarlığı Tepesi vardı. Kimsesiz kişiler öldüklerinde buraya defnedilirlerdi. 5 m. Yüksekliğindeki tepe, yerine bina yapılmak için kaldırılırken, dikdörtgen kesitli, tonoz örtülü, kesme taştan yapılmış mezar odası ortaya çıktı. Mezarda yatan 1.60 m. Boyundaki iskeletin yanında altın,gümüş cam, demir. Mermer ve pişmiş topraktan yapılmış bir çok eşya bulunmuştur. Ortaya çıkartılan eşyalar Kayseri Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

 

MUVAKKİTHANE VE SAAT KULESİ:

 

Zamanı belirlemek için kullanılan muvakkit hane önceleri Cami-i Kebir’in çeşmelerinin uç kısmındaki küçük bir kulübede idi. 1906 yılında Sultan II. Abdülhamit ve Mutasarrıf Haydar Bey zamanında Tavlusunlu Salih Usta’ya, 26 liraya yaptırılan saat kulesinin altındaki odaya taşındı. Kulenin hemen bitişiğindeki kare planlı oda daha sonra Anadolu Ve Rumeli Müdafaa-İ Hukuk Cemiyeti’nin Kayseri şube merkezi olarak hizmet verdi.

 

Halk arasında Saat hane olarak isimlendirilen saat kulesinin dört tarafında “Bernhard Zacharia Thurmuhren Fabrik LEIBZIG” markasını taşıyan saatler; sacdan piramit şeklinde yapılmış çatının üzerinde ise, rüzgar yönünü ok işareti ile ve yönleri harflerle gösteren bir düzenek vardır.

TALAS RÜŞTİYESİ :

 

H. 1286 – M. 1869 Yılında Talas Harman Mahallesi meydanında Rüştiye Mektebi yapıldı. Binanın mermer kitabesinde:


Cihāletten bu itfâli kurtarma murād oldu
Açıldı Mekteb-İ Rüştiye hep itfâl şâd oldu
Talas’ın ehl-i hayratı büyük himmet ettiler
Bu mektep 1286 da küşâd oldu

 

dörtlüğü yer alır. Bu bina daha sonra devletçe satın alınarak koruma altına alınmıştır.

KAYSERİ LİSESİ :

 

Kayseri İdâdîsi ilk defa Camii Kebir ile Kurşunlu Camii arasında, Kapan Mahallesinde bulunan “Seyfullah Efendi Konağı”nda 13 Eylül 1893 tarihinde “Derece-İ Ulâ Mekteb-İ Mülkiye İdâdîsi” adıyla açılmıştır. Bugünkü lise binasının tek katlı olarak yaptırılması 1904 yılındadır. 1916 yılında ise ikinci katı yaptırılmıştır. 1921 yılında Kayseri Sultanisi, Ankara Sultanisi ile birleştirilerek on iki yıllık tam teşkilatlı yatılı sultani durumuna getirildi. Ziya Gökalp’in kanun teklifi ile sultanî isimleri lise olarak değiştirilince, Kayseri Sultanisinin adı da Kayseri Lisesi olarak değişikliğe uğradı.

KAYSERİ MÜZE 1905:

Kayseri Müze 1915
bottom of page